Kudsi Erguner Illinois Üniversitesi Urbana-Champaign'in Konuğu Oldu

Yazıcı-dostu sürüm

 

Türk müziği ve geleneksel mevlevi sufi müziği ustası Kudsi Erguner, Illinois Üniversitesi Urbana-Champaign ve Yunus Emre Enstitüsünün düzenlediği ortak bir etkinlikte Türk müzik tarihi ve tasavvuf müziği hakkında konuştu.

Dünyaca ünlü ney virtüözü Kudsi Erguner Yunus Emre Enstitüsü ve Illinois Üniversitesi Urbana-Champaign’in 4 Mayıs 2021 tarihinde düzenlediği bir programın konuğu oldu. Erguner,  tarih, müzik tarihi ve müzik sosyolojisi perspektifinden Türk müziğinin türleri, Osmanlı müzik mirası, tasavvuf musikisi, neyin müzik tarihindeki yolculuğu hakkında izleyicilere oldukça kapsamlı bilgiler verdi.

Türkiye birçok medeniyetin kesişme noktası olduğundan belirten Kudsi Erguner, birçok ülke gibi Türkiye’nin birçok medeniyetin mirasından faydalandığını belirtti. Çok zengin bir geçmişi olan ve tarih ve coğrafya konusunda zengin bir konumda olan Türkiye’nin Hitit, Sümer, Antik Helen, Osmanlı ve Selçuklu gibi medeniyetlerden beslendiğini ifade etti.

Türkiye’nin zengin müzik geçmişinin Türklerin Orta Asya geçmişine ve İslam medeniyetine dahil olmasına bağlayan Kudsi Erguner şöyle konuştu:

“Roma tarihi de böyle. Minor Asya ve Anadolu yani Doğu Yunanistan bölgesi. Bu bölge aynı zamanda erken dönem Hıristiyanlığın da geliştiği yer. Gregoryen müzik de bu bölgenin miraslarından biri. Ayrıca Türkler Orta Asya’nın mirasına sahip olduklarından Horasan, İran da bu mirasa dahil. Türk ve Hindu nüfusu da İslami medeniyete dahil. Gazne ve Selçuklu İmparatorlukları ortaya çıkıyor ve bu imparatorluklar Türk hükümdarlar tarafından yönetiliyor.”

KADİSİYE SAVAŞI İLE YENİ BİR DÖNEM BAŞLAMIŞTI

İlk Türk Müslümanların özellikle 638 yılında Kadisiye Savaşı ile sağladıkları üstünlük sayesine yeni bir dönem başladığını belirten Erguner Osmanlı müzik geleneğinin oluşmasındaki tarihi arka planı şöyle özetledi:

“Arap olmayan Türk, Farisi ve Hindu nüfus İslami medeniyete girdiler. Bu dönemden sonra birçok imparatorluğun Gazne ve Selçuklu gibi Türk hükümdarlar tarafından yönetilen imparatorluklar sahneye çıktı. Tüm bu imparatorluklarda kullanılan dil Farsçaydı. Türk nüfus için İslam ile iletişim Farsça üzerinden oldu. Özellikle Selçuklu ordusu Bizans ordusu üzerinde zafere ulaşınca Anadolu üzerinde yeni bir dönem başladı. Bu dönem 1277 Moğol istilasına kadar sürdü. Moğollar Selçuklu İmparatorluğu parçaladıktan sonra birçok beylik ortaya çıktı. Bu beyliklerden biri Osmanlı’ydı. Osmanlı 14. yy’dan 17. yy’a kadar genişleyerek, Orta Avrupa, Kuzey Afrika, Akdeniz, Arap ülkelerine kadar yayıldı ve Birinci Dünya Savaşı’nda çöktü. Osmanlı’nın mirası Türkiye’ydi. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulduğunda bu modern Türkiye’nin tarihi alt planında Osmanlı etkisi var ancak Cumhuriyet’in kurulmasının ardından bir Avrupa etkisi de söz konusu. Bu nedenle Türk müziği birçok kültürel elementi barındırıyor ve bu etkileri yansıtıyor.”

GELENEK DEĞİŞEREK DEVAM EDER

Kudsi Erguner Türk müzik geleneğinden bahsederken gelenek kavramının tam olarak nasıl bir yapıya sahip olduğu ve Türk müzik geleneğindeki müzik türlerinden bahsetti.

“Gelenekten bahsettiğimiz zaman, gelenek hiçbir değişim geçirmeden devam eden bir şey değil, gelenek ile estetik ve kültürel mirasın da aktarılıyor. Türkiye’de müzik hakkında konuştuğumuzda farklı konular bulunuyor. Bu konulardan biri bölgesel geleneksel halk müziği. İkinci Osmanlı İmparatorluğundan mirası olan müzik, Bir diğer konu ise sufi müzik geleneği. Türk Sanat musikisi. Osmanlı mirasına sahip olan, Osmanlı mirası olmayan ve popüler şarkılara sahip olan. Aynı zamanda arabesk değdiğiniz yeni bir fenomen olan bir müzik türü var. Anadolu ve kent ve kırsal müzik ve bugünkü Arap müziğiyle bağlantılı bir müzik. Batı’nın etkisi ve modern Türkiye’nin kültürel politikalarını etkisiyle klasik Batı müziği var. Bu alanda bestecilerimiz var, senfonik orkestramız ve senfonik müziğimiz var. ”

HALK MÜZİĞİNDE BÖLGELERE GÖRE DEĞİŞİR

Ünlü neyzen halk musikisinde bölgelere göre var olan değişimlerden bahseden Erguner enstrümanlardaki çeşitlenmeden söz etti:

“Anadolu’nun farklı bölgelerinde, saz, kemane ve kemençe, ney, kaval, mey, balaban (duduk), sipsi, tar gibi enstrümanlar kullanılır. Kars bölgesine gittiğimiz zaman, Azerbaycan, Ermeni ve İran müziğine benzerlikler görürsünüz, tar ve tipik kemençe bu bölgelerde kullanılır. Adana, Van, Diyarbakır gibi bölgelerde Suriye müziğinin, Arap müziğinin estetik değerlerini görürsünüz. Anadolu’nun farklı bölgeleri Türk olarak adlandırılır çünkü Türkçe konuşulur. Anadolu müziğinin Bektaşi-Alevi gibi dini boyutları da var. Sufi müzik kapsamında Anadolu Sufi müziği de var. Ama bugün ana konumuz benim de kendi müziksel ifadem olan Osmanlı müziğinin mirası. Bazı şehirlerde Herat, Nişabur, Bağdat, Semerkant, Kahire, İskenderiye, Hatay, İstanbul gibi şehirlerde edebi bir kültür birikti. Semerkant, Herat ve Tebriz’de 15. yüzyılda yaşamış Abdülkadir Meragi’nin müziğin Osmanlı müzik mirasına dayanır. ”

AVRUPA MÜZİĞİNİN İLK FORMLARINDA TEMELİNDE DİVAN MÜZİĞİ VAR

Erguner, divan müziğinde makam müziğinin yerine ve bu müzik türünün Avrupa müziğinin ilk formlarının temelinde olduğundan şöyle bahsetti:

“Bu edebi müzik, İtalyan, Fransız, Alman, İngiliz müzikten değil, Ortadoğu’nun bazı merkezlerinde yer alan Avrupa klasik müziğinden bahsediyoruz. Bugünün Avrupa müziği de Osmanlı müzik mirasına dayanır. Divan musikisi, lirikleri Divan edebiyatına dayanır. Farisi, Arap ve Türkçe tüm bu etkilerle harmanlandı. Divan musikisi makam müziği olarak adlandırılır. Makam müzikal dildir. Osmanlı mirasında 150 makam var, birçoğu günümüzde kullanılmıyor. Makam müziğini tarif etmek gerekirse, makam melodik bir yolculuktur. Her bir makam için özel bir aralık vardır. Ve her aralık için özel bir estetik üreten çok özel bir hiyerarşi vardır. Bu müziğin en önemli şeyi aralıklardır.

"Tarihe baktığımız zaman, Antik Helen’de Pisagor müzikteki aralıklar arasındaki mesafeyi ölçer. Pisagor bu teoriyi müzikoloji çalışan Farabi’den almıştır. "

Tarihe baktığımız zaman, Antik Helen’de Pisagor müzikteki aralıklar arasındaki mesafeyi ölçer. Pisagor bu teoriyi müzikoloji çalışan Farabi’den almıştır. Bir makamda 41 aralık vardır, 1 oktav dahilinde. Yani bu durum mikrotonaliteye girdiğimiz anlamına geliyor. Ayrıca Anadolu halk müziğinde ve klasik Osmanlı müziğinde de. Avrupa müziğinin ilk formları olan Gregoryen müzikte, Afganistan ve Hindistan’da bu mikrotonalite sistemi kullanılırdı. Ancak bu sistem daha sonra Avrupa tarafından terk edildi. Polifoni kullanılmaya başlanmasının ardından, Barok döneminde ve Aydınlanma döneminde farklı gelişme oluyor ve diatonik sisteme geçiliyor. Bir yanda 41 aralık olan bir oktav var diğer yanda 20 aralık var. Avrupa müziğinde makamların da sayısı azaldı ve majör ve minör makamlar geldi."

Erguner, Osmanlı musikisindeki eserlerin yapılsal özelliklerini şöyle anlattı:

“Klasik Osmanlı müziğinden bahsedersek başka müzikler de var. Osmanlı müziğinin klasik yorumları fasıl olarak anılıyor. Fasıl bölüm demek. Eğer bir makam yorumluyorsak süit dediğimiz yani farklı müzik türlerini birbiriyle ilintili bir şekilde icra etmek için bir formu çalarız. Sırasıyla öncelikle enstrümantal bir “prelüd” yani “peşrev” isimli bir bölüm çalarız. Sonra  “kâr” isimli sofistike bir bölüm  çalınır.  Sonra küçük bir başyapıt olan “kaçi” ardından satırlarında şiir olan "murabba" bölümü ve ardından "semai" zamanına geliriz.”

TÜRK SANAT MUSİKİSİ OSMANLI MİRASININ DEVAM DEĞİL

Ünlü neyzen günümüzde Türk sanat müziği olarak da anılan Türk klasik müziğinin aslında sanıldığının aksine Osmanlı musikisinin devamı olmadığını dile getirdi.  Osmanlı’nın son dönemlerinde klasik Osmanlı müzik mirasının popülerlik uğruna terk edilmeye başlandığını dile getiren Erguner, bu dönemde kolay ezgili “şarkı” formunun ortaya çıktığını söyledi. Erguner, “Bu müziğe Osmanlı mirası demekle büyük bir hata yapıyoruz. Çünkü Osmanlı mirası değil. 19’uncu yüzyılın sonun devamı niteliğinde ve makam müziği formunda.”dedi.

Arabesk müziğinin Doğu sanatının farklı öğelerinin birleşimi olduğunu ancak çok farklı ifade yollarıyla dışa vurulduğunu anlatan Erguner, “Arabesk müziği ise büyük bir salata. Her şeyi koyuyorsunuz. Şiirsellik olarak Doğu edebiyatının bir devamı gibi ama ifadede daha vahşi bir yolu tercih ediyor.” dedi.

OSMANLI MUSİKİSİ CAMİLERDEN GÜNLÜK YAŞAMA HER YERDE

Müziğin çok farklı işlevleri olduğunu söyleyen Kutsi Erguner şöyle konuştu:

“Camilerde, peygambere ithaf edilerek söylenen mevlitler var. Ayrıca yine camide söylenen ve Osmanlı makam müziğine çok bağlı "tevşihat" türü var. Özetlemek gerekirse Türkiye tarihi nedeniyle edebiyat ve müzik, tarihi bakımından oldukça zengindir. Türk müziği milliyetçi bir değildir ve müzik tarihinin genelini kapsar.” .

SÜMER NEYİNDEN TÜRK NEYİNE

“Bu enstrüman dünyadaki en eski enstrüman olduğunu söylerler. Çok fazla teori var. Türk müzikologlar neyin Sümer neyine dayandığını söyler. Bu mümkün. Daha somut bir kanıt olarak bugün Louvre Müzesi’nde bir tasarım var ve bu M.Ö. 700-800 yıl öncesine dayanıyor. Bu tamamen aynı şekilde çalınan aynı enstrüman. Bunun bir Akdeniz enstrümanı olduğunu söyleyebiliriz."

Çaldığı ney enstrümanı tanıtan Erguner neyin Farsça kökenli kamış kelimesinden türediğinden şöyle bahsetti:

“Bu enstrümanın dünyadaki en eski enstrüman olduğunu söylerler. Çok fazla teori var. Türk müzikologlar neyin Sümer neyine dayandığını söyler. Bu mümkün. Daha somut bir kanıt olarak bugün Louvre Müzesi’nde bir tasarım var ve bu M.Ö. 700-800 yıl öncesine dayanıyor. Bu tamamen aynı şekilde çalınan aynı enstrüman. Bunun bir Akdeniz enstrümanı olduğunu söyleyebiliriz. Neyi çalmanın iki ayrı yolu var. Çünkü İran neyi diye bir şey var. O da aynı çalınıyordu ancak 18. ve 19. yüzyılda bir ney icracısı, çobanların çaldığı kaval aletinin üfleme mekanizmasını neye adapte ederek İran neyinin doğmasını sağladı. Ama klasik olarak İranlılarda Türkiye’de kullandığımız neyi kullanıyor. Ney insan sesi gibi 3 oktavlıdır." Erguner ayrıca  13. yy’da yaşamış Mevlana Celaleddin Rumi'nin metaforik dilinde neyi insana benzettiğinden de bahsetti. 

OSMANLI COĞRAFYASININ HER YERİNDE NEY VARDI

Neyin Mevlevi gelenekte ana enstrüman olduğunu ve bunun neyin kutsal bir enstrüman olduğunu göstermediğini söyleyen Erguner neyin Arap müziğinde farklı işlevlerde de kullanıldığını belirtti. 18. Yüzyılda 210 Mevlevihane olduğunu belirten Erguner, “Üsküp, Atina, Selanik ve Makedonya’nın farklı şehirlerinde, Bağdat, Ürdün, Şam, Halep, Kırım’da Mevlevihaneler ’de özel törenler düzenlenirdi ve bu törenler ney ile icra edilirdi.” dedi.

TUNUS’TA TANBURİ CEMİL BEY KONSERVATUVAR MÜFREDATINDA

Osmanlı müzik mirasının evrenselliğine dikkat çeken Erguner, “Tunus’ta bugün konservatuvardan mezun olmak için Tanburi Cemil Bey’in bestelerini icra edebilmeniz gerekir.” dedi. Ermeni ve Rum kökenli çok değerli Osmanlı bestekârlarının olduğunu belirten Erguner bu sanatçıların Osmanlı’nın evrensel mirası ile milliyetçi sınırdan emperyal sınırlara geldiğini belirtiyor.

Bu bölgelerde bu geleneklerin terk edildiğini belirten Erguner, sadece Türkiye’den değil Arap ülkelerden de talep olduğunu ve günümüzde gençlerin neye olan rağbetinin gittikçe arttığını kaydetti.

Dinleyicilerin sorularını yanıtlayan Erguner ayrıca izleyicilere kısa bir ney dinletisi sundu.

Diğer Etkinlikler

Tunus’ta her yıl Tunus Kültür Bakanlığı himayesinde düzenlenen Bab el-Bahr Ramazan Geceleri Festivaline katılan...

Londra Yunus Emre Enstitüsü, 25 Mart 2024 tarihinde St. Mary's Islington'da bir kez daha unutulmaz bir akşam düzenledi...

Bosna Hersek'in Mostar şehrinde bulunan Yunus Emre Enstitüsü (YEE) kültür merkezinde 27 Mart 2024...

İran'da Tahran Yunus Emre Enstitüsü Çocuk Korosu, 14 Mart 2024 tarihinde Nevruz Bayramı dolayısıyla bir konser verdi...